Yazılar

Bitkiler toprak altı sinyallerle anlaşıyorlar

Bitkiler birbirleriyle konuşuyor toprak altı sinyallerle anlaşıyor

Bitkiler birbirleriyle konuşuyor

Bitkiler birbirleriyle konuşuyor

Bitkiler birbirleriyle konuşuyor

İsveç’te yapılan bir araştırma, yan yana diktiğimiz bitkilerin birbiriyle iletişim kurduğunu ortaya koydu. Araştırmaya göre, bitkiler toprak altı sinyallerle anlaşıyor.

Geçmişte yapılan bir araştırma, bitkilerin komşularına dokunduklarında büyüme stratejilerini değiştirdiklerini ortaya koymuştu.

Bitkiler birbirleriyle konuşuyor

Bitkiler birbirleriyle konuşuyor

Bitkilerin birbirleriyle iletişim kurduğu tezi bilimsel bir araştırmayla kanıtlandı. Mısır tohumlarını inceleyen bilim insanları, bitkilerin birbirlerine toprak altından sinyaller gönderdiğini, diğerleriyle aralarındaki mesafeyi bu şekilde ayarladıklarını tespit etti.

Bitkiler toprak altı sinyallerle anlaşıyorlar

Bitkiler toprak altı sinyallerle anlaşıyor

Artı Gerçek‘de yer alan habere göre, İsveç’teki Uppsala Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya göre, kalabalık veya sıkışık bir ortamda bulunan bitkiler toprağa gönderdikleri sinyallerle, komşularının gölgede kalmaması için daha hızlı büyümelerini sağlıyor. Araştırma ekibinin başındaki Velemir Ninkovic bu durumu, “Bizler komşularımızla sorun yaşadığımızda taşınabiliriz. Bitkiler bunu yapamıyor. Bunu kabul etmişler ve rekabetçi durumlardan kaçınmak için sinyalleri kullanıyorlar” sözleriyle anlattı.

Bitkiler toprak altı sinyallerle anlaşıyor

Bitkiler toprak altı sinyallerle anlaşıyor

Geçmişte yapılan bir araştırma, bitkilerin komşularına dokunduklarında büyüme stratejilerini değiştirdiklerini ortaya koymuştu. Olgun bitkilerin kalabalık ortamlarda ‘çekingen’ davranıp büyümelerini dizginlediği, diğerlerinin ise daha savaşçı bir yaklaşım sergileyerek kök büyütmek yerine toprak üstünde genişlediği görülmüştü. Son araştırma, bu durumun sadece yaprakların dokunmayla yönlendirilmediğini, toprak altındaki kimyasalların da bitkiler arası iletişim sağladığını ortaya koydu.

PERPA HABERLERİ

PERPA TİCARET MERKEZİ

PERPA İLETİŞİM

PERPA FACEBOOK

Matematik Nobeli Ali Nesin

Matematik Nobeli Ali Nesin, Nesin Matematik Köyü

Matematik Nobeli Ali Nesin, Nesin Matematik Köyü

Matematik Nobeli Ali Nesin’e verildi. Uluslararası Matematikçiler Birliği’nin verdiği Leelavati Ödülü’nü Türkiye’den Prof. Dr. Ali Nesin alırken, Fields Madalyası’nın sahibi ise Caucher Birkar oldu.

Matematik Nobeli Ali Nesin

Matematik Nobeli Ali Nesin

Kanadalı matematikçi John Charles Fields’in adını taşıyan ve 1932 yılından beri verilen Fields Madalyası ödülünü İran’ın Merivan kentinde doğan, Cambridge Üniversitesi öğretim üyesi matematikçi Caucher Birkar alırken, Türkiye’den Prof. Dr. Ali Nesin de Leelavati Ödülü’nin sahibi oldu. 

Birliğin dağıttığı diğer ödüller ise şöyle: 

Gauss Ödülü: David Donoho 

Chern Madalyası: Masaki Kashiwara 

Leelavati Ödülü: Ali Nesin 

Fields Madalyası: Caucher Birkar, Alessio Figalli, Peter Scholze, Akshay Venkatesh 

Nevanlinna Ödülü: Constantinos Daskalakis 

Matematik Nobeli Ali Nesin ‘e verildi

Matematik Nobeli Ali Nesin

Matematik Nobeli Ali Nesin

ALİ NESİN KİMDİR? 

1956 yılında İstanbul’da doğan Ali Nesin, Paris VII Üniversitesi’nden mezun oldu. Nesin daha sonra matematikten “maitrise” derecesini aldı.

Sonrasında Yale Üniversitesi’nde matematiksel mantık ve cebir konularında doktora yapan Nesin, 1985-1986 yılları arasında Kaliforniya Üniversitesi Berkeley Kampüsü’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 

1987-1989 seneleri arasında Notre Dame Üniversitesi’nde yardımcı doçent, ardından 1995 senesine kadar Kaliforniya Üniversitesi Irvine Kampusü’nde doçent ve daha sonra profesör olarak görev yaptı. 

Babası Aziz Nesin’in 1995 senesinde ölümü üzerine yurda kesin dönüş yaptı ve Nesin Vakfı yöneticiliğini üstlendi.

Nesin Matematik Köyü

Nesin Matematik Köyü

Matematik Nobeli Ali Nesin

Nesin Matematik Köyü Kuruluş Amacı:

1995 yılında yurda dönen Ali Nesin, eğitim verdiği üniversite öğrencilerinin yetersizliğini görerek, onları önce akşamları evinde, sonra haftasonları Nesin Vakfı’nda ağırlamış, bu da yeterli olmayınca 10 yıl boyunca Türkiye’nin çeşitli yörelerinde her yaz 6-7 haftalık yazokulları düzenlemiştir.

Son üç yılında bütün Türkiye’ye açılan yazokulları büyük rağbet görmüş ve son derece verimli geçmiştir. Zamanla her yaz konaklanacak, yemek yenilecek, ders yapılacak, çalışılacak, çamaşır yıkanılacak mekânların bulunmasının zorlukları ve maliyeti anlaşılmış ve sadece matematiğe ayrılmış bir mekân yaratmanın cazibesi üstün gelmiştir.

Sonuçta Matematik Köyü projesi ortaya çıkmıştır. Nesin Vakfı’na ait olan Matematik Köyü tamamen halkımızın bağışlarıyla ve gençlerin gönüllü emeğiyle imece usulüyle kurulmuştur ve 2007’den beri gençlere hizmet vermektedir.

Nesin Matematik Köyü

Matematik Nobeli Ali Nesin

Matematik Köyü’nün Amacı:

Kuruluşunda sadece üniversite öğrencilerini hedefleyen Matematik Köyü, yoğun talebe dayanamayarak kuruluşundan bir yıl sonra kapılarını ilkokuldan lise ve üniversiteye kadar her seviyede öğrenciye açmıştır.

Amacı araştırmacıların ilgi alanına giren (dolayısıyla araştırmaya yönelik) matematiği öğrencilere tanıtmaktır. Eğitmenler ülkenin ve dünyanın dört bir yanından Köyümüze gönüllü gelen akademisyenlerdir.

Matematik Köyü kâr amacı gütmez. Yegâne amacı gençlere matematiği öğretmektir. Matematiği sevdirmek için özel bir çaba harcamayız çünkü matematiğin öğrenilince mutlaka sevileceği düşüncesindeyiz.

Müfredata, üniversite giriş sınavlarına ya da herhangi bir eğitim ya da sınav sistemine bağlı değildir, sadece profesyonel matematikçilerin anladığı anlamda matematiği gençlere öğretmeyi ve böylece gençleri matematiksel araştırmaya heveslendirmeyi amaçlar.

Nesin Matematik Köyü

Matematik Nobeli Ali Nesin

Matematik Köyü Fiziksel Koşulları

Nesin Matematik Köyü, İzmir’in Selçuk ilçesine bağlı olan Şirince köyünün 1 kilometre uzağındaki Kayser dağının yamaçlarındadır. Toplam arazi 37,5 dönüm dolayındadır ve doğanın içindedir. İnşaat esnasında kaydadeğer bir ağaç kesimi olmadığı gibi, kuruluşundan bu yana Köy’e ve yakın çevreye 4500’den fazla ağaç ve büyük bitki dikilmiştir.

Şu anda öğrenci konaklaması için toplam yatak kapasitesi 161 olan 15 koğuşumuz ve eğitmenlerimiz ve çalışanlarımızın konaklaması için toplam yatak kapasitesi 106 olan 54 evimiz bulunmaktadır.

Konaklama tesisleri dışında, 4 kapalı dersliğimiz ve 200 kişilik konferans salonuna sahip yaklaşık 7000 kitaplık bir matematik, sanat ve felsefe kütüphanemiz vardır.

Kadın ve erkek hamamları dışında ortak kullanıma açık banyo sayımız 16, tuvalet sayımız ise 28’dir. Koğuşlarımızın çoğunun içinde tuvalet ve banyo vardır. Kışlık kapasitesi 110, 80 ve 80 olan olan üç yemek salonumuz ve oldukça geniş bir mutfağımız vardır.

Bunların dışında 250, 80 ve 50 kişilik üç amfimiz, 3 açıkhava dersliğimiz, çalışma seti adını verdiğimiz bir açıkhava alanı, uyku mevkii adını verdiğimiz bir başka açıkhava alanı ve güneşten korunaklı bir açık hava yemek alanımız vardır.

Binalarımız taştan yapılmıştır. Yaz aylarında öğrenciler çadırlarda da kalabilirler. Köy’ün kuytu köşelerinde öğrencilerin yalnız kalarak çalışabilecekleri küçük ve sevimli alanlar olduğu gibi, daha kalabalık gruplar olarak buluşabilecekleri alanlar da mevcuttur.

Nesin Matematik Köyü

Matematik Nobeli Ali Nesin

Nesin Matematik Köyü Etkinlikleri

Programlarımız doğal olarak okulların tatil olduğu dönemlere rastlar. En uzun ve en yoğun dönemimiz 3 aydan fazla süren ve günde 250 ila 500 arasında lise ve üniversite öğrencisinin katıldığı yaz dönemidir.

Yazları, matematik bölümü öğrencilerine yönelik dersler devam ederken, lise öğrencilerine yönelik her biri ikişer haftalık 6 ya da 7 program gerçekleştirilir. Yazokullarına dair daha fazla bilgi ileride verilecektir.

Ocak ve şubat aylarına rastlayan aratatilde de lise ve üniversite programları düzenleriz. Aynı anda en fazla 200 kişinin konaklayabildiği bu programlar olabilecek en üst düzeydedir.

Tüm millî ve dinî bayramlarda kısa da olsa mutlaka bir program düzenlenir.

Matematik Köyü tatiller dışında da ziyaretçilere açıktır. Tatiller dışında ilkokuldan üniversiteye kadar her seviyede eğitim kurumu Köy’e günübirlik ya da bir haftaya kadar uzayabilen ziyaretler gerçekleştirebilir.

2017’de Matematik Köyü yazokulu ve kışokulu programlar dışında 10.379 gence hizmet vermiştir. Bu tür program dışı gezilerde genellikle Ali Nesin ders verir.

Nesin Matematik Köyü

Matematik Nobeli Ali Nesin

Nesin Matematik Köyü Yazokullarının Amaçları

Lise programlarımızın amaçlarını şöyle özetleyebiliriz:

1) Gençleri soyut düşünceyle tanıştırmak, gençlere matematik zevkini aşılamak, gençlerin yoğunlaşma kapasitelerini ve soyutlama becerilerini artırmak.

2) Matematiksel ve bilimsel eğitim görmek isteyen liseli gençleri, akademisyenlerden ders aldırarak üniversiteye hazırlamak, üniversitede kendilerini ne beklediğini göstermek,

3) Maddi imkânlardan yoksun başarılı ve çalışkan gençlere fırsat tanımak,

4) Daha önce muhtemelen görmedikleri bir matematik göstererek gençlere lisede gördükleri matematiğin dışında olağanüstü güzel bir dünyanın varlığını hissettirmek olarak belirlenmiştir. Lisans ve lisansüstü yazokulunun amaçlarını şöyle özetleyebiliriz:

1) Matematik öğrencilerinin uzun yaz tatillerini akademik yönde değerlendirmek ve birbirleriyle tanışmalarına ve birbirinden öğrenmelerine olanak sağlamak;

2) Genelde müfredatlara sığmayan temel, ilginç ve önemli konuları sunarak ve/ya da müfredatta olan bazı konuların ayrıntılarına inerek öğrencilerin eksikliklerini tamamlamak;

3) Çesitli üniversitelerdeki öğrencilerin başka üniversitelerin öğretim üyelerinden ders almalarını sağlamak ve öğrenciler arasında iletişimi ve bilimsel işbirliğini artırmak;

4) Öğrencileri araştırmaya teşvik etmek, öğrencilerin yıl boyunca çoğu zaman kaybolan matematik heyecanlarını tekrar alevlendirmektir.

Yazokullarımızın, başlangıçta amaçlarımız arasında olmayan ama daha sonra gözlemlediğimiz yararları (bunlara ikincil amaç diyebiliriz):

5) Öğrenciler, deneyimli matematikçilerle 24 saat bir arada yaşayarak, aynı ortamı, aynı atmosferi paylaşarak, bilimsel tavır, yaşam biçimi, hayata bakış, çalışma/düşünme biçimi gibi sözle ancak muğlak biçimde anlatılacak bazı nitelikleri kazanmışlardır;

6) Yurtdışına bulunan doktora öğrencilerimiz yaz tatillerinde bir iki hafta Türkiye’de ders vererek, hem ülkeyle ilişkileri pekişmiş hem de birbirleriyle tanışarak ortak çalışma yapmalarına fırsat yaratılmıştır.

7) Büyük şehirlerde yasayan ve kabuğuna çekilmiş bazı öğretim üyelerinin toplumsal bir görev yerine getirmeleri ve ülkeyi ve ihtiyaçlarını daha iyi tanımaları sağlanmıştır.

8) Biraz daha ileri seviyedeki öğrenciler bildikleri konularda arkadaşlarına seminer vererek “öğretmenlik” deneyimleri artmıştır.

Nesin Matematik Köyü

Matematik Nobeli Ali Nesin

Yazokulunda Yaşam:

Lise öğrencileri, her biri ikişer saat olan dört derse katılarak, günde en az 8 saatlerini sınıfta geçirmek zorundadır. Ayrıca lise öğrencileri için haftada en az üç gün iki saatlik etüt vardır. Üniversite öğrencileri ise günde en az 4 saatlerini sınıfta geçirmek zorundadır. Haftada 6 gün ders yapılır. Haftanın en az üç günü gece seminerleri düzenlenir. Tatil günlerinde isteyen öğrencilerle bir geziye gidilir.

Yemekten sonra ya da ender olarak öğle arasında program dışı konuşmaların, gösterilerin, tartışmaların, müzik dinletilerinin ve konserlerin de olduğu olur. Köy’de televizyon, radyo, genel müzik yayını gibi yoğunlaşmayı engelleyecek öğeler yoktur.

Öğrenciler bulaşık, temizlik, yemeğe yardım, bahçe sulama gibi Köy’ün günlük işlerine, dönüşümlü olarak günde bir-iki saat ayırmakla mükelleftirler.

Dersler ve günlük işler dışındaki zamanlarını öğrenciler istedikleri gibi geçirebilirler. Üniversitelilerin büyük çoğunluğu ve liselilerin üçte biri kadarı bu boş zamanlarında da toplu olarak ya da tek başlarına matematik çalışırlar.

Bilenin bilmeyene anlattığı, kardeşliğin ve paylaşımcılığın hüküm sürdüğü, herkesin inancını dilediği gibi yaşayabildiği, kimsenin hayata bakışını sergilemekten kaçınmayacağı, “mahalle baskısı”ndan uzak özgür bir ortam yaratmakla gurur duyuyoruz.

Yazokulu sonunda öğrencilere diploma, berat gibi bir belge verilmez. Genellikle sınav yoktur, olduğunda da not verilmez.

Düzenlediğimiz diğer programlar da belki bir iki istisna dışında yukardaki şablonu izlerler.

Yazokulu Öğrencileri:

Yazokullarımıza Türkiye’nin dört bir köşesinden (ama doğal olarak daha çok büyük şehirlerimizden) başvurulmaktadır. Genellikle orta halli ve yoksul ailelerin çocukları başvurmaktadır. Öğrencinin, velisinin zorlamasıyla değil kendi isteğiyle Köy’e gelmesi esastır.

Öğrencinin başvurusunun kabul edilmesi için başarı kriteri aranmaz ve bunun için ayrıca bir sınav yapılmaz. Öğrencinin matematiği öğrenmek istiyor olması ve en azından liseye geçmiş olması kabul edilmesi için yeterli nedendir.

Nitekim birçok öğrenci, Köy’e geliş nedenlerini “matematiğe son bir şans daha vermek” türünden açıklamalarla anlatmıştır. Bu koşulu sağlayan hiçbir öğrenci yerimiz olduğu sürece reddedilemez, yazokulunun ücretini ödeyecek ekonomik olanaklarından mahrum bile olsa. Bu değişmez ilkemiz internet sitemizde ve broşürlerimizde açık açık yazmaktadır.

Nesin Matematik Köyü’nün Yaz Dışı Etkinlikleri:

Yaz dışındaki mevsimlerde Matematik Köyü’nde iki tür etkinlik yapılmaktadır. 1) Köy’ün düzenlediği ve çağrı yaptığı programlar, 2) Başkaları tarafından düzenlenmiş, Köy’ün ev sahipliği yaptığı ve çoğu zaman Ali Nesin’in ders verdiği günübirlik ya da 1 haftaya kadar uzayabilen programlar.

Nesin Matematik Köyü İnsan gücü:

Köy’de 22 kişi yaz kış maaşlı çalışmaktadır. Gönüllü çalışan sayısı ise yazları her hafta 25 ila 30 arasında değişmektedir. Bunların dışında Köy’deki tüm işler öğrenciler, hocalar ve gönüllü çalışanların yardımıyla ortaklaşa yapılmaktadır.

Dalında dünya çapında bir başarıya imza atmış akademisyenlerden oluşan eğitmenlerimiz Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden ve dünyanın dört bir yanından gelmektedir ve gönüllü olarak çalışmaktadırlar. Yol paralarını bile kendi ceplerinden verirler.

Nesin Matematik Köyü Finansal Durum

Matematik Köyü, TÜBİTAK gibi ülkede bilimi desteklemek amacıyla kurulmuş olan resmî kurumlar tarafından desteklenmeliydi. Dünyanın her yerinde bu böyledir, çünkü temel bilim okumak isteyen gençler genellikle memur ya da öğretmen gibi dar gelirli ailelerden yetişir.

Ne yazık ki 2008 yılından sonra TÜBİTAK Matematik Köyü’ne desteğini çekmiştir. Son altı buçuk yıldır lise ve lisans programlarımızı hiçbir biçimde desteklememektedir. Lisansüstü programlarımız ise maliyetimizin altında kalan minimum bir meblağ ile ve arada sırada desteklemektedir.

Bir öğrencinin 2016-2017 yılında bir günlük maliyeti (yıllık gideri Matematik Köyü’nde konaklama sayısına böldüğümüz zaman elde edilen sayı) yaklaşık 78 TL’dir.

Nesin Matematik Köyü Bağış hesap numaraları

Nesin Vakfı

İş Bankası, Parmakkapı Şubesi

Şube kodu: 1042

Hesap numarası: 0687054

IBAN: TR170006400000110420687054

Nesin Vakfı

Vakıf Bank, Çatalca Şubesi

Şube kodu: 00237

Hesap numarası: 00158007272068355 IBAN: TR730001500158007272068355

PERPA HABERLER   PERPA ANA SAYFA   PERPA İLETİŞİM

ELEKTRİK MALZEMELERİ

Neden Yerel Tohum, Önemi, Besleyiciliği, GDO

Neden Yerel Tohum

Yerel Tohum

Yerel Tohum

Yerel Tohum üzerine Buğday Derneği’nin hazırladığı, kısa ama çarpıcı bir yazı

Yerel tohum çok önemli, çünkü…

Yerel tohumlar, bulundukları iklime, toprağa, coğrafyaya ait, binlerce yılda uyum sağlamış güçlü, farklı stres (tuzluluk, susuzluk, hastalıklar, böcekler, iklim değişiklikleri) ortamlarına dayanıklı ve daha besleyici tohumlarımız yerine tek tip hibrit ve GDO’lu tohumlara bağımlı kalmak, açlığa davet çıkarmaktır.

Yerel Tohum

Yerel Tohum

Yerel tohumları kaybettiğimizde, bir tarafta bu dirençli ve besleyici gen kaynaklarımızı yitiriyor, patentli sertifikalı tohumları yaygınlaştırıp tohum tekellerini zenginleştirip yerli tohumları tohum bankalarına hapsederken, diğer yanda gıda güvenliğimizi çokuluslu birkaç şirketin eline bırakıyoruz.

Yerel Tohum

Yerel Tohum

Yerel tohumları kaybettiğimizde, tohum kaynaklarımız birkaç şirketin tekeline geçerken tarım alanlarımızın da büyük kısmı bu tohumlarla ekildiğinden farklı ve çoklu strese dayanıklı olmayan ve o coğrafyaya ait olmayan türlerin olası bir kuraklık, hastalık ve böcek saldırısı karşısında yaşanacak kayıplar sebebiyle doğabilecek bir kıtlığa kucak açıyoruz.

 

Yerel Tohum

Yerel Tohum

Konu sadece gıdada bağımsızlık ve açlık ile de sınırlı değil. Hibrit ve laboratuvar ortamında üretilen GDO’lar doğadaki gen kaynağımız olan yerli/yabani ırklarla tozlanabiliyor, biyolojik çeşitliliği ve ekosistemi tehdit ediyor. 1996–2009 tarihleri arasında GDO’lu tohumlarla ilgili 57 ülkede 216 bulaşma vakası tespit edildi. İnsan sağlığı ve ekosistem/doğa üzerindeki olası etkileri uzun yıllara dayanan araştırmalar yapılmadan kullanıma sunulan GDO’lu tohumlarla dünyamız ve insanlık, rızası olmadan denek olarak kullanılıyor.

Yerel Tohum

Yerel Tohum

Finlandiyalı bilim insanlarınca Science and Society dergisinde yayınlanan araştırma sonuçları biyolojik çeşitliliğin azalması ile astım, alerjik hastalıklar, kanser çeşitleri ve hatta depresyon gibi hastalıklar arasındaki bağlantıya dikkat çekiyor.

 

Yerel Tohum

Yerel Tohum

Besin değerlerindeki erozyon

Çin’de 1949’da 10.000 buğday çeşidi varken, 1970’lerde sadece 1.000 adedi kalmıştır. (Norberg-Hodge, Goering, 2001) ABD’de lahana çeşitlerinin %95’i, mısır çeşitlerinin %91’i, bezelye çeşitlerinin %94’ü, domates çeşitlerinin %81’i kaybolmuştur. FAO’nun 150 ülke raporuna dayanarak yayınladığı çalışmaya göre son yüzyılda dünya biyolojik çeşitliliğinin yaklaşık %75’i kaybolmuştur. (FAO, 1996) Tayland’da 1990’da dört çeltik çeşidi ekiliş alanının yarısını kaplamıştı. Bir yıl sonra direnç kazanan bir kahverengi çekirge, biyoçeşitliliğini kaybetmiş Tayland pirinç alanlarını tahrip etmiş ve 400 milyon dolar değerindeki 2,5 milyon ton üretim kaybına neden olmuştur. (Douthwaite, 2002) 

 

Yerel Tohum

Yerel Tohum

İngiltere’de yapılan bir araştırmada 1930’da ve 1980’de Tarım Bakanlığı’nın gerçekleştirdiği sebze ve meyvelerin mineral madde değerlerini içeren araştırmaların sonuçları karşılaştırılmıştır. Buna göre 50 yıllık bu sürede sebzelerde kalsiyum, magnezyum, bakır ve sodyumda, meyvelerde ise magnezyum, demir, bakır ve potasyumda önemli düzeylerde gerilemeler oluşmuştur. Sonuçlar bu düşüşlerin endüstriyel tarımın gelişmesinden veya çeşitlerin değişmesinden meydana gelebileceği şeklinde yorumlanmıştır. (Mayer, 1997)

 

Yerel Tohum

Yerel Tohum

ABD’de benzer tarzda yapılan bir araştırma ile 1950–1999 yılları arasındaki 50 yıllık süre içinde çoğu sebze olan 43 sebze ve meyvede 13 besin maddesinde besin değerlerindeki değişimler incelenmiştir. (Davis ve ark., 2004) Protein, kalsiyum, fosfor, demir, riboflavin ve askorbik asit düzeylerinde 1999’da 1950’ye göre düşmeler görülmüştür. Örneğin ıspanakta askorbik asitte (C vitamini) düşme oranı %52’dir. Soğanda ise bu düşme %28’dir. Demir oranındaki düşüşler soğanda %56, ıspanakta ise %10 olmuştur. Araştırmacılar bitkilerin besin içeriklerindeki değişimleri aradan geçen bu süre içinde çeşitlerdeki farklılık ile açıklamışlardır. Islah çalışmalarında verim artışı sağlanırken besin maddelerinde düşüş gerçekleşmektedir. Araştırmacılar brokoli, patates vb. birçok üründe değişik çeşitleri kullanarak aynı koşullar altında yapılan denemelerde antioksidanlarda görülen farklılıkların çeşitlerden kaynaklandığını belirtmişlerdir. Bu nedenle bugün organik tarım yapan üreticilerin endüstriyel çeşitleri kullanarak besleyici değeri yüksek ürünler elde edemeyeceklerini, eski çeşitlerin veya besin içeriği açısından geliştirilecek yeni çeşitlerin kullanılması gerekeceğini de eklemektedirler.

Kaynak: http://www.bugday.org/portal/haber_detay.php?hid=5847

HABERLER   ANA SAYFA   PERPA

Geri dönüşüm devrimi

Çok yakında atıklarda geri dönüşüm devrimi geliyor

Geri dönüşüm devrimi

Geri dönüşüm devrimi

Geri dönüşüm devrimi

Son yıllarda atıklarda geri dönüşüm devrimi yaşanıyor. Bilim insanları, plastik, naylon gibi petrol türevli atıkların geri dönüşümü konusunda ilginç yöntemler geliştiriyorlar. Bazı ülkeler ülkedeki çöpün neredeyse tamamını geri dönüştürmeye başlamışlar.

Japonya’da yıllar önce bir bakterinin PET malzemeleri yiyerek beslendiği keşfedildi. Bu keşif üzerine çalışan bilim insanları tüm plastik atıkları yok edebilecek bir enzim üzerinde çalışma yürütüyorlar. Okyanuslara dökülen petrolün bazı bakteriler tarafından tüketildiği anlaşıldı.

Geri dönüşüm devrimi

Geri dönüşüm devrimi

Tüm bu gelişmeler olumlu görünsede çalışmaların endüstriyel düzeyde uygulamasına henüz çok uzağız. Bu konuda İsveçin başardığı atıkların % 95’e varan oranda atıkların geri dönümü proje ve uygulamaları dikkat çekiyor.

Önümüzdeki 10 yıl içinde petrol türevli plastik atıklara bir çözüm bulunmaz ise okyanuslardaki canlılığın hızlıca yok olacağı düşünülüyor. Bu durumda İsveç’in uyguladığı geri dönüşüm projelerini dikkatle incelemek gerekiyor.

Konu ile ilgili çeşitli kaynaklardan derlediğimiz bilgileri bir dosyada toparladık.

Geri dönüşüm devrimi

Geri dönüşüm devrimi

Geri dönüşüm devrimi

Plastiği çözen enzim geliştirildi

Ideonella sakaiensis

Ideonella sakaiensis

Yaşasın Ideonella sakaiensis

Bilim insanları, doğada çözünmeyen ve kirliliğe yol açan plastikleri çözebilecek bir enzim geliştirdi.

Plastik şişelerde kullanılan PET’lerin doğada çözünmesi yüzlerce yıl sürebiliyor. Fakat PETase adlı enzim sayesinde plastikleri birkaç gün içinde çözündürmek mümkün olabilir.

Geri dönüşüm devrimi

Geri dönüşüm devrimi

Bu plastik geri dönüşümünde bir devrim yaratarak plastiklerin daha verimli bir şekilde yeniden kullanılmasını sağlayabilir.

Japonya’da bir çöplükte keşfedilen enzim, doğada da PET “yiyen” bir bakteri tarafından salgılanıyor. Ideonella sakaiensis adlı bakteri, plastik yiyerek ürettiği enerjiyle hayatta kalıyor.

Araştırmacılar bu türü liman kenti Sakai’de bir plastik geri dönüşüm tesisinde 2016 yılında bulmuştu.

Geri dönüşüm devrimi

Geri dönüşüm devrimi

Sahildeki plastik şişeler

Araştırmada yer alan Prof. John McGeehan, plastiğin yalnızca 50 yıldır doğada büyük miktarlarda var olduğuna dikkat çekerken bu sürenin bir bakterinin evrim geçirmesi için kısa bir süre olduğunu söyledi.

PET’lerin dahil olduğu plastik grubu olan polyesterler doğada da oluşuyor.

Portsmouth Üniversitesi’nden Prof. McGeehan bu polyesterlerin bitki yapraklarını koruduğunu, bakterilerin de milyonlarca yıldır bunları yemek için evrimleştiğini, fakat bu polyesterlerden PET yemeye geçmelerinin beklenmedik bir hızda yaşandığını belirtti.

Bilim insanları PETase enziminin nasıl çalıştığını çözdükten sonra küçük eklemelerle bu enzimi daha verimli hale getirdi.

Geri dönüşüm devrimi

Geri dönüşüm devrimi

PETase molekülü

Araştırmacılar PETase’nin detaylı modeli üzerinde nasıl geliştirmeler yapabileceklerini bulmaya çalışıyor

Bu durum, PETase’nin evriminin tamamlanmadığını, 50 yıllık kısa süre içinde bu kadar evrimleşebildiğini gösteriyor.

Araştırmacılar enzimi PET’e alternatif olarak geliştirilen bitki tabanlı PEF plastiğinde denediğinde bir sürprizle daha karşılaştı: PETase, PEF’leri daha başarılı bir şekilde çözüyordu.

Geri dönüşüm devrimi

Geri dönüşüm devrimi

Prof. McGeehan, mevcut geri dönüşüm tesislerinde polyesterlerin her geri dönüşümde kalitelerinin düştüğünü, bir süre sonra kullanılamaz hale geldiğini fakat PETase’nin plastiği temel yapı taşlarına ayrıştırarak daha iyi bir geri dönüşüm sağlayacağını söyledi.

Enzimin endüstriyel seviyede üretilmesi içinse en az birkaç yıla ihtiyaç var. Bunun için PET’i daha hızlı çözebilen bir hale getirilmesi gerekiyor.

“Portsmoth Üniversitesi’nde yürütülen araştırmada doktora öğrencileri ve hatta lisans öğrencileri de yer alıyor.

Laboratuvarlarını ziyaret ettiğimde, duydukları heyecanın bulaşıcı olduğunu fark ettim.

Geri dönüşüm devrimi

Geri dönüşüm devrimi

PET’i geliştirmek zeka isteyen bir mühendislikti ve şimdi onu tekrardan çözmenin yolunu bulmuş olmaktan ötürü çok mutlular. Plastik kirliliği tehdidiyle büyüyen bu insanlar bu sorunu çözmek için büyük motivasyona sahip.

Fakat bu enzimi gerçek hayatta kullanılır hale getirmek için de büyük çaba gerekecek.

Bu enzimi ucuz bir şekilde üretebilmek aşılması gereken engellerden biri, diğeri ise bunu endüstriyel seviyede kullanabilmek.

Bu “hızlandırılmış bilimin” bir örneği. Bir bakteri türü yalnızca birkaç on yıl içinde plastik yiyerek hayatta kalacak şekilde evrimleşti. PET’leri çözen enzimi ise yeni keşfedildi.

Şimdi elimizde bu enzimin bilim insanları tarafından daha da geliştirilmiş hali var. Plastik kirliliği kriziyle mücadelede bunun gibi bir gelişme hayati öneme sahip.”
David Shukman, Bilim Editörü

Geri dönüşüm devrimi

Geri dönüşüm devrimi

Petrol yiyen bakteriler okyanusları kurtarabilir mi?

ALCANIVORAX BORKUMEMSIS

Petrol ve petrol ürünlerinin çevreye zararları saymakla bitmiyor. Çoğunlukla kazalar sonucu yaşanan petrol sızıntılarıyla mücadele için, bilim insanları yeni yöntemler üzerinde çalışıyor. Petrol yiyen bakteri türleri üzerinde çalışan araştırmacılar, bu mikro-organizmaların okyanusları temizleyebileceğini söylüyor.

Petrol yiyen bakteriler okyanusları temizleyebilir mi?

Kanada’nın Quebec Üniversitesi araştırmacıları petrol yiyen bakteriler üzerinde yıllardır yapılan araştırmaların parlak sonuçlar verdiğini açıkladı.

Geri dönüşüm devrimi

Geri dönüşüm devrimi

Dünya okyanuslarının bazı bölgelerinde yaşanan petrol sızıntılarının kendi kendine yok olduğunu gören araştırmacılar “Alcanivorax borkumemsis” adlı bakterinin petrol ve doğalgaz bileşenlerini tükettiğini söylüyorlar.

10 yıldır bu mikro organizmalarla çalışan Kanadalı araştırmacılar bakterinin salgıladığı enzimleri petrol sızıntısına maruz kalmış toprak örneklerine uyguladı. 

Bakterilerin ham petrolün yanı sıra benzen ve tolüen gibi petrol türevlerini de temizleyebildiği ortaya çıktı.

Uzmanlar bakterilerin, petrol sızıntılarının yanı sıra petrokimya tesislerindeki atıkları temizlemek için kullanılabileceğini söylüyor.

Petrol yiyen bakterilerin doğal yaşama herhangi bir zararı olmadığı ifade ediliyor. Dünyanın farklı bölgelerindeki araştırmacılar, bu bakterilerin büyük ölçekte kullanılabilmesi için çalışıyor.

Geri dönüşüm devrimi

İsveç’in çöpte geri dönüşüm devrimi!

Geri dönüşüm devrimi

Geri dönüşüm devrimi

İsveç’in hedefi 2020 yılına kadar sıfır atıklı bir ülke olmak. Bugün ülkedeki evsel atıkların yüzde 99’undan fazlası bir şekilde geri dönüştürülüyor.

ÇEVRE bilinci ve atık yönetimi söz konusu olduğunda, İsveç dünyanın en ileri ülkelerinden biri olarak öne çıkıyor. Ülke neredeyse tüm atıklarını geri dönüştürüyor ve bu süreçte elektrik ve ısı üretiyor. İsveç’in atıklarının yaklaşık yarısı elektrik, bölgesel ısıtma ve uzaktan soğutma için enerjiye çevriliyor.

Hatta Norveç gibi komşu ülkeler İsveç’e para ödeyerek çöp satıyor. Böylece yakma işlemini daha ucuza İsveç’te yaptırarak, ortaya çıkan metal küllerini de geri alıyor. İsveç’in bu “çöp devrimi” başarısını İstanbul’da bir araya geldiğimiz İsveç Başkonsolosu Therese Hyden anlattı. Hyden, geri dönüşüm devriminin evlerden başladığını anlatarak şunları söyledi:

Çöpte devrim formülü“2020’ye kadar sıfır atık hedefleyen bir vizyon ortaya koyduk, bunun arkasında elbette bir strateji ve plan var. Geri dönüşüm doğal olarak gelen bir şey değil. Düzenlemenin, iletişimin, yatırımların ve atıkların geri dönüşüme gönderilmesini sağlayan sistemlerin bulunmasının sonucu. Sıfır atık, artık toplum olarak bizden hiçbir atık veya çöpün çıkmayacağı anlamına gelmiyor. Tam tersine eğilim olarak daha fazla tüketiyoruz ve hala daha fazla atık üretiyoruz.

Elbette bu başlı başına bir sorun ve insanoğlu olarak ürettiğimiz atık miktarını azaltmayı düşünmemiz gerekiyor. Ama diğer önemli şey ürettiğimiz atıklarla nasıl başa çıkılacağıdır. Bunu yapmanın birkaç yolu var: Biri geri dönüşüm, diğeri de atıkları enerji gibi başka amaçlar için kullanmak. Yani çöpten enerji üretimi.”

Çöp bedava

Geri dönüşüm devrimi

Geri dönüşüm devrimi

Hyden, 3 tonluk çöpten elde edilen enerjinin 1 ton akaryakıttan sağlanacak enerjiyle eşdeğer olduğunu belirterek, “Çöpten enerji üretimi ve geri dönüşüm stratejimizde önemli rol oynadı. Çöp her daim var ve bedava. Bu nedenle çöpünüzü değerlendirmek aslında bir yatırım” diyor.

Hyden, İsveç’in çöpü enerjiye çevirirken bir anlamda çöpü altına çevirmiş olduğunu belirterek, “Evet, nüfus olarak çok kalabalık değiliz, 10 milyon kişiyiz. Ancak hane halkları arasında evsel atıklarımızın yüzde 99’unu geri dönüştürüyoruz” diyor.  İsveç’in yolculuğunun bireylerden başladığını vurgulayan Hyden, ‘Çöp Devrimi’nin formülünü şu sözlerle anlatıyor:

“Evden başlayarak çöpleri ayrıştırıyorsunuz, bunu belediyenin sağladığı altyapıyı kullanarak yapabiliyorsunuz. Yaşadığınız yerde her zaman bir çöp toplama noktası oluyor. Dışarıdaki çöp kutuları sadece bir tane değil; teneke kutular, kağıt, evsel atık, cam ve plastik için evinizin hemen önünde ayrı çöp kutularına sahip oluyorsunuz. Zaten çöpler burada ayrılıyor.

Tabii bu sistemi bir gecede kurmadık. ‘Çöpümüze dikkat etmek için zaman harcıyoruz, bu başka birinin işi değil mi’ şeklindeki algıyı kırdık. Bunun da arkasında eskiden beri gelen doğaya erişim geleneği ile çöp ve atık yönetimindeki erken mevzuat ve düzenlemeler var. 

İsveç’te açık havaya erişim hakkı diye bir hak var. Yani İsveç’te herhangi bir doğaya, ormana girme hakkınız vardır ve burada gidip bir piknik veya istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz ancak geçerli olan birkaç kural vardır. Bu kurallardan biri, arkanızda çöp bırakmamanızdır. Orada ürettiğiniz çöpleri yanınıza alırsınız, böylece doğada hiçbir iz bırakmamış olursunuz. Bu yüzyıllık bir şey, hala sahip olduğumuz bir gelenek ve şimdi de anayasamızın bir parçası.

Ve bugün, bir parkta çöp attığınız zaman, polisin size gelip para cezası verebileceğine dair yasalarımız var. Ancak, sadece yasalara sahip olmak çözüm değil. Biraz da davranış, zihniyet, tavır ve geleneklerle ilgili… Bu, diğer insanlara bakan bir çocuk olarak öğrendiğiniz bir şeydir, kendi ailenizdeki, kendi toplumunuzdaki sosyal normlardır. Çöpünüzü doğaya değil de çöp kutusuna atmanızı söyleyen bir sosyal norm varsa, o zaman siz de böyle davranırsınız.”

Therese Hyden

Therese Hyden

Teşvik edin

ÇÖP toplamadan geri dönüşüme uzanan sistemin sadece sosyal normlar değil, teşviklere de dayandığını belirten Hyden, “İnsanların geri dönüşüm yapmasını nasıl sağlarsınız? Bunun bir yöntemi geri dönüştürürken karşılığında bir şey almak. Örneğin İsveç’te uzun süredir her türlü plastik ve metal kutuları iade ettiğinizde depozito alabiliyorsunuz.

Bu geri dönüşüm makinelerini İsveç’te herhangi bir gıda dükkanında bulabilirsiniz. Şişelerinizi makineye koyuyorsunuz, karşılığında bir fiş alıyorsunuz ve bunu kasada ödeme yapmak için veya paraya çevirmek için kullanabiliyorsunuz. Hiçbir yerde ortalıkta atılı şişe veya teneke göremezsiniz çünkü birisi bunu toplar ve gidip parasını alır” diyor.

Türkiye’nin çöp potansiyeli

ÇÖPTEN enerji üretmek için Türkiye’de iyi bir potansiyel olduğunu söyleyen Hyden, “Türkiye artan nüfusa, yüksek tüketime sahip. Her yerde çok miktarda ambalaj, plastik kullanımı var. Bu da toplanması gereken önemli bir atık ve çöp kaynağı olduğunu gösteriyor. Elbette bu zaten toplanıyor. Geliştirilmesi gereken ise geri dönüşüm ve atıktan enerji için altyapı.

Türkiye ve İsveç bu alanda işbirliği yapabilir. Geri dönüşümden, hem ısı hem de elektrik sağlayabilirsiniz. Bir şekilde zaten bu çöpten kurtulmanız lazım. Çöp yakmak da tamamen temiz değil, bu nedenle öncelikle mümkün olduğunca tekrar kullanabilmek önem taşıyor. Ama tekrar kullanamayacağınız şeyleri bu sisteme gönderebiliyorsunuz” diyor.

Türkiye’de belediyelerden bunu yapmak için büyük talep olduğunu kaydeden Hyden, “Biz kuzeyde küçük bir ülkeyiz, hayatta kalmak için adapte olmanız gerekiyor. Bu da bu tür değişiklikleri bir tehdit olarak değil, bir fırsat olarak görmemize yardımcı oldu” diyor.
Kaynaklar:
NTV    BBC   Hürriyet

HABERLER   ANA SAYFA

 

Rüzgar Enerjisi

Rüzgar enerjisi Rüzgar Gücü Rüzgar Türbinleri

Rüzgar enerjisi

Rüzgar enerjisi

Rüzgar Enerjisi

Rüzgar Enerjisi

Perpa Ticaret Merkezi, enerjinin kalbidir. Yenilenebilir enerji konusunda ticaret merkezimizde yüzlerce alternatife ulaşabilirsiniz…

Rüzgâr gücü, elektrik üretmek için rüzgâr türbinleri, mekaniksel güç için yel değirmeni, su veya kuyu pompalama için rüzgâr pompaları veya gemileri yürütmek için yelkenler kullanarak rüzgârın kullanışlı formundaki rüzgâr enerjisinin sonucudur.

 

2015 itibariyle, Danimarka elektriğinin %40’ını rüzgârdan elde etti ve dünya etrafındaki en az 83 diğer ülke elektrik şebekesini rüzgâr enerjisi ile destekledi. 2014’ün sonu itibariyle dünya çapındaki rüzgâr enerji santralleri (RES) kapasitesi 369,553 MW’a (megawatt) ulaşmıştır. Bu da dünyada kullanılan elektriğin %4’ü anlamına gelmekte.

Rüzgar Enerjisi

Tarihçe

Charles Brush’ın 1888’deki değirmeni, elektrik üretimi için.

İnsanlar yelkenlileri hareket ettirmek ve gemileri yürütmek için en az 5500 yıldan beri rüzgârın gücünden faydalanıyor. Yeldeğirmenleri, sulama işlemi ve tahıl ezmek için 7. yüzyıldan beri Afganistan, İran ve Pakistan’da kullanılıyor.

 

1887 Temmuz ayında İskoç Akademisyen Profesör James Blyth rüzgar gücü ile elektrik üreten ilk değirmeni inşa etti ve 1891’de İngiltere’de patent aldı. 1887-88’de Amerika Birleşik Devletleri’nde, Charles Francis Brush, James Blyth’in değirmeninden daha büyük ve üzerinde daha fazla mühendislik yapılmış değirmen kullanarak elektrik üretti. 1900 yılına kadar evinde ve laboratuvarının elektriğini sağladı. 1890’larda Danimarkalı bilim adamı ve mucit Poul la Cour’un rüzgar türbinleri üzerine rüzgar tünelinde yapmış olduğu deney ve araştırmalar sayesinde günümüz türbinlerine giden yolda ciddi bir bilgi birikimi oluştu.

 

1970’lere gelindiğinde fosil yakıt dışında enerji kaynakları arayışının artması ve çevre aktivistlerinin baskıyla Danimarka’da ilk modern rüzgar türbinleri üretilmeye başlandı. Bu ilk rüzgar türbinleri 20-30 kW gücündeydiler. 2015 itibariyle 7 MW’lık rüzgar türbinleri prototip olarak geliştirilmektedir, ilk uygulamalar Avrupa’nın çeşitli yerlerinde yapılmaya başlanmıştır. Bugün rüzgar türbinleri, ev bahçelerinden, parklara, akü depolamalı mini sistemlerden; fabrikalara elektrik sağlayıp ürettiği fazla elektriği şebekeye veren orta ölçekli sistemlere, şehirlere elektrik sağlayan santrallere kadar her ölçekte uygulanmaktadır.

Rüzgar Enerjisi

Rüzgâr enerjisi

 

Rüzgar enerjisi hareket halindeki havanın kinetik enerjisidir. Hayali bir A alanına t zamanında ilerleyen toplam rüzgar enerjisi:

 

E = A . v . t . ρ . ½ v2,

 

sırası ile v rüzgar hızı, ve ρ havanın yoğunluğudur.

 

Bu formül iki ana kısımdan oluşur: A alanına doğru ilerleyen havanın hacmi (A . v . t) ve ilerleyen havanın birim hacim başına kinetik enerjisi (ρ . ½ v2).

 

Toplam rüzgar gücü ise:

 

P = E / t = A . ρ . ½ v3

 

Rüzgar gücü, rüzgar hızının üçüncü kuvveti ile orantılıdır. Bir başka deyişle, rüzgar hızındaki bir birimlik artış ile rüzgar gücü kübik olarak artar.

Rüzgar Enerjisi

Teorik rüzgar enerjisi eldesi

Hayali bir A alanına t zamanında ilerleyen toplam rüzgar enerjisi, ancak bir rüzgar türbininin ilerleyen rüzgarın hızını sıfıra düşürmesi ile tamamen ele geçirilebilir. Gerçekte ise bu mümkün değildir çünkü türbine ulaşan havanın türbinden belli bir hız ile ayrılması gerekir. Rüzgar hızı girdisi ve çıktısı arasında bir ilişki kurulur. Bunlardan biri akım borusu kavramıdır. Bu yönteme göre herhangi bir rüzgar türbininden maksimum elde edilebilir rüzgar enerjisi, toplam teorik rüzgar enerjisinin %59’una eşittir. (Bakınız; Betz Yasası)

Rüzgar Enerjisi

Uygulamada rüzgar enerjisi eldesi

 

Diğer kayıplar, örneğin rotor kanadının sürtünme kaybı, (eğer mevcutsa) dişli kutusu, jeneratör ve konvertör kayıpları vd. elde edilen enerjiyi azaltır.

 

Rüzgardan ticari olarak elde edilebilecek enerji insanlığın diğer bütün kaynaklardan şu anda elde ettiğinden büyük ölçüde daha fazladır. Güneşten gelen enerjinin dünya tarafından emilen %1 atmosferde kinetik enerjiye dönüşür. Eğer bu enerjinin yer yüzüne eşit olarak dağıldığını varsayarsak karalarda rüzgardan elde edilebilecek enerji 3.4×1014 W (Watt) olarak hesaplanır ki bu dünyada şu anda kullanılan ticari enerjinin 22 katına denk gelmektedir.

 

Global olarak kara ve okyanus kıyılarında 100 m yüksekliğinde yaklaşık olarak 1700 TW (terrawatt) rüzgar enerjisi mevcuttur. Günümüz şartlarında ticari olarak değerlendirildiğinde bunun 72 ila 170 TW’ı pratiklik ve maliyet göz önüne alındığında kullanılabilir.

Rüzgâr hızının dağılımı

 

Farklı rüzgâr kuvvetleri ve belli bir yerdeki ortalama değer bir rüzgâr türbininin yalnızca orada üretilebilir enerjisinin miktarını göstermez. Belli bir alandaki rüzgâr hızının frekansını belirlemek için, olası bir dağılım fonksiyonu gözlenen veriye göre uyarlanır. Farklı alanlarda farklı rüzgâr hız dağılımı vardır. Weibull modeli birçok yerdeki saatlik rüzgâr hızlarının gerçek dağılımını yaklaşık olarak yansıdır. Weibull faktörü yaklaşık olarak 2’dir ve bu yüzden Rayleigh dağılımı daha az bir doğruluk olarak kullanılabilir, fakat daha basit modeldir.

Rüzgar Enerjisi

Rüzgâr Tarlaları

 

Rüzgâr türbinleri, rüzgârdaki kinetik enerjiyi önce mekanik enerjiye daha sonra da elektrik enerjisine dönüştüren sistemlerdir. Bir rüzgâr türbini genel olarak kule, jeneratör, hız dönüştürücüleri (dişli kutusu), elektrik-elektronik elemanlar ve pervaneden oluşur. Rüzgârın kinetik enerjisi rotorda mekanik enerjiye çevrilir. Pervane milinin devir hareketi hızlandırılarak gövdedeki jeneratöre aktarılır. Jeneratörden elde edilen elektrik enerjisi aküler vasıtasıyla depolanarak veya doğrudan alıcılara ulaştırılır.

 

Kullanımdaki rüzgâr türbinleri boyut ve tip olarak çeşitlilik gösterse de, genelde dönme eksenine göre sınıflandırılır. Rüzgâr türbinleri dönme eksenine göre “Yatay Eksenli Rüzgâr Türbinleri” (YERT) ve “Düşey Eksenli Rüzgâr Türbinleri” (DERT) olmak üzere iki sınıfa ayrılırlar.

Rüzgar Enerjisi

Rüzgar Enerjisi

Elektrik üretimi

Bir rüzgâr tarlasındaki türbinler orta gerilimle güç toplama sistemi ve iletişim ağına bağlıdır (daha çok 34.5 kV). Alt istasyondaki, bu orta gerilim elektriksel akımı yüksek gerilim elektrik iletim hattı sistemine bağlanması için bir transformatör yardımı ile arttırılır.

 

Şebeke yönetimi

Rüzgâr gücü için sıklıkla kullanılan indüksiyon jeneratörler, ikazlama için reaktif güce ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden, güç faktörü düzeltme için sağlam kondansatör bankalarını içeren rüzgâr güç düzeltme sistemlerinde şalt sahasına ihtiyaç vardır. Rüzgâr türbin jeneratörlerinin farklı türleri, şebekeye iletim esnasında farklı davranır. Bu yüzden, yeni bir rüzgâr tarlasının dinamik elektromekanik karakteristiğinin kapsamlı modellemesi, iletim sistemi operatörlerinin, oluşabilecek sistem hatalarını tamir edebilmesi ve dengeli davranış göstermesi sağlaması için, gereklidir. Özellikle indiksiyon jeneratörler, buhar ve hidrolik türbin senkron jeneratörlerin aksine, hata esnasında sistem gerilimini desteklemezler. Çift beslemeli elektrik makineleri rüzgâr türbinleri ve türbin jeneratörü ile toplayıcı sistem arasındaki katı hal dönüştürücüleri- şebeke bağlantısı için daha çok tercih edilen özelliklere sahiptir. İletim sistemi operatörleri, sisteme bağlantıyı sağlayan gereçleri belirlemek için şebeke koduna sahip bir rüzgâr tarla geliştiricisi ile bağlantı kurmalıdır. Bu gereçler, güç faktörü, sabit frekans ve sistem hataları esnasındaki rüzgâr türbinlerinin dinamik davranışlarını içerir.

 

Kapasite faktörü

Her bir rüzgar türbini için belirlenmiş bir rüzgar hızında, sistemden elde edilen güç en büyük değere ulaşır. Bu en büyük güce “nominal güç” ve bu rüzgar hızına “nominal hız” adı verilmektedir. Rüzgar hızının, nominal hız değerini aşması halinde sistemden elde edilecek güç nominal güç kadar olacaktır.[2] Rüzgâr hızı değişken olduğu için rüzgâr türbini hiçbir zaman nominal gücü ile bir yıldaki toplam saatin çarpımı kadar üretim yapamaz. Santralin ortalama gücünün nominal gücüne oranı kapasite faktörü (KF) olarak adlandırılır. KF bir santralin ne kadar verimli kullanıldığını gösteren bir parametredir.[3] Tipik olarak kapasite faktörü %20 ile 40 arasındadır. Örneğin; kapasite faktörü %35 olan 1 MW’lık bir türbin, yılda 8760 MWh (megawatt.saat) (1*24*365) üretmez. Sadece 1*0,35*24*365= 3066 MWh üretir.

 

Yakıt santrallerinin aksine kapasite faktörü rüzgârın doğal özelliğiyle sınırlıdır.

 

Etki

Rüzgâr enerji “etki”si, rüzgâr tarafından üretilen enerjinin, jeneratörün kullanılabilir toplam kapasitesi ile karşılaştırılmasıdır. Genellikle rüzgâr etkisinin “maksimum” seviyede olduğu kabul edilir. Belirli şebekedeki sınır var olan üretim santrallerine, mekanizmaların fiyatına, arz-talep yönetimine, verime ve diğer faktörlere bağlıdır. Bağlı bir elektrik şebekesi, donanım başarısızlıkları için zaten ters besleme ve iletim verimini içerir. Bu ters verim, rüzgâr santrallerinde üretilen gücü düzene koymaya da yardımcı olabilir. Çalışmalar tüketilen toplam elektrik enerjisinin %20’sinin en az zorlukla birleştirilebileceğini gösterdi. Bu çalışmalar coğrafik olarak çeşitli yerlerdeki rüzgâr tarlalarında, kullanılabilir enerjinin bir kısmında, arz-talep yönetiminde, büyük şebeke alanlarında yapıldı. Bunlardan başka birkaç tekniksel sınırlama da vardır. Fakat ekonomik dengesizlikler daha da önem arz ediyor.

 

Şu anda, birkaç şebeke sistemindeki rüzgâr enerjisinin etkisi %5’in üzerindedir: Danimarka (%19’un üzerinde), İspanya ve Portekiz (%11’in üzerinde), Almanya ve İrlanda Cumhuriyeti %6’nın üzerinde). 8 Kasım 2009’un sabah saatlerinde, İspanya’daki elektrik arzında, ülkenin elektriğinin yarıdan fazlası rüzgâr enerjisinden sağlandı. Bu durum şebekede hiçbir sorun teşkil etmedi.

 

Danimarka şebekesi, Avrupa şebekesiyle büyük oranda bağlantılıdır. Rüzgâr gücünün yarıdan fazlasını Norveç’e göndererek şebeke yönetimi problemlerini çözmüş oldular. Elektrik gönderimi ve rüzgâr gücü arasındaki ilişki çok sıkıdır.

 

Öngörülebilirlik

Rüzgâr gücünden üretilen elektrik, birkaç farklı zaman aralığında, saatlik, günlük ve mevsimlik olarak yüksek oranda değişebilir. Rüzgâr santrali yatırımı yapılmadan önce bölgede ölçün direkleri vasıtasıyla en az 1 senelik ölçümler yapılır ve bölgenin ortalama rüzgâr hızı elde edilir, yatırım bu ortalama hıza göre yapılır. Analiz programları ile mikro analizler yapılarak bölgedeki rüzgâr açısından en verimli noktalar seçilir, bu sayede kesintiler en aza indirilir. RES’ler de diğer elektrik santralleri gibi belli bir talep ve tarife ile şebekeye elektrik satarlar. Diğer santrallerin aksine RES’lerde enerji üretimi rüzgârın anlık durumuna bağlı olduğundan rüzgâr tahminleri ciddi önem arz etmektedir. Türkiye’de Lisanlı ve Lisanssız sektör olarak ikiye ayrılmıştır. Lisanslı sektör 1 MW (megawatt) üzeri santralleri kapsar ve burada tarifelendirme yapılmaktadır ancak 1 MW altında elektrik üreten santraller doğrudan şebekeye verilebilir. Bu sebeple lisanslı RES’lerde öngörülebilirlik anlık olarak önem kazanmaktadır.

 

Türbin yerleşimi

Rüzgâr türbin yerlerinin iyi tespit edilmesi rüzgâr gücünün ekonomik kullanılması açısından kritik önem taşır. Rüzgârın kendi kullanılabilirliği bir tarafa, iletim hatlarının kullanılabilirliği, üretilen enerjinin değeri, bulunduğu yerin bedeli, yapıma ve işleme çevrenin vereceği tepkiler gibi diğer faktörlerde göz önüne alınmalıdır. Denizdeki yerleşimler, yapıları daha büyük inşa ederek, daha fazla yıllık yük faktörlerinin getirisiyle maliyeti dengeleyebilir. Rüzgâr tarla tasarımcıları, belirli bir rüzgâr tarlası tasarımında, bu tür sorunların tesirlerini tespit etmek için özel rüzgâr enerji yazılımı kullanır.

 

Rüzgâr güç yoğunluğu (WPD), belirli bir yerdeki rüzgârın etkin güçünün hesabıdır. Rüzgâr güç yoğunluğunun dağılımını gösteren bir harita, rüzgâr türbinleri uygun olarak yerleştirmek için başvurulacak ilk adımdır. Bir yerde ne kadar büyük WPD varsa, sınıflandırma o derece büyük olur. Rüzgâr gücünün 3’den ( 50 m’lik rakımda 300–400W/m2 ) 7’ye (50 m’lik rakımda 800–2000 W/m2) kadar olan sınıflandırmalarda genellikle rüzgâr güç arttırımı için uygunluk göz önünde bulundurulur…

 

Rüzgâr gücü kullanımı

 

Çin: 30,500 MW (48.4%)

ABD: 8,598 MW (13.6%)

Almanya: 6,013 MW (9.5%)

Brezilya: 2,754 MW (4.4%)

Hindistan: 2,623 MW (4.2%)

Kanada: 1,506 MW (2.4%)

Polonya: 1,266 MW (2.0%)

Fransa: 1,073 MW (1.7%)

Birleşik Krallık: 975 MW (1.5%)

Türkiye: 956 MW (1.5%)

Dünyanın geri kalanı: 6,749 MW (10.7%)

Toplam: 63,013 MW (100%)

 

Dünya kümülatif kapasite (2015)[4]

 

 

Çin: 145,104 MW (33.6%)

ABD: 74,471 MW (17.2%)

Almanya: 44,947 MW (10.4%)

Hindistan: 25,088 MW (5.8%)

İspanya: 23,025 MW (5.3%)

Birleşik Krallık: 13,603 MW (3.1%)

Kanada: 11,200 MW (2.6%)

Fransa: 10,358 MW (2.4%)

İtalya: 8,958 MW (2.1%)

Brezilya: 8,715 MW (2.0%)

Dünyanın geri kalanı: 66,951 MW (15.5%)

Toplam: 432,419 MW (100%)

 

Dünya yeni kurulan kapasite (2014)[5]

 

 

Çin: 23,351 MW (45.4%)

Almanya: 5,279 MW (10.3%)

ABD: 4,854 MW (9.4%)

Brezilya: 2,472 MW (4.8%)

Hindistan: 2,315 MW (4.5%)

Kanada: 1,871 MW (3.6%)

Birleşik Krallık: 1,736 MW (3.4%)

İsveç: 1,050 MW (2.0%)

Fransa: 1,042 MW (2.0%)

Türkiye: 804 MW (1.6%)

Dünyanın geri kalanı: 6,702 MW (13.0%)

Toplam: 51,477 MW (100%)

 

Dünya kümülatif kapasite (2014)[5]

 

 

Çin: 114,763 MW (31.1%)

ABD: 65,879 MW (17.8%)

Almanya: 39,165 MW (10.6%)

İspanya: 22,987 MW (6.2%)

Hindistan: 22,465 MW (6.1%)

Birleşik Krallık: 12,440 MW (3.4%)

Kanada: 9,694 MW (2.6%)

Fransa: 9,285 MW (2.5%)

İtalya: 8,663 MW (2.3%)

Brezilya: 5,939 MW (1.6%)

Dünyanın geri kalanı: 58,275 MW (15.8%)

Toplam: 369,553 MW (100%)

 

Rüzgâr gücü, dünyada kullanımı en çok artan yenilenebilir enerji kaynaklarından biri haline gelmiştir. Günümüzde dünyadaki kullanım oranının çok düşük olmasına karşılık, 2020 yılında dünya elektrik talebinin %12’sinin rüzgâr enerjisinden karşılanması için çalışmalar yapılmaktadır.

 

Dünya Enerji Konseyi tarafından yayınlanmış çalışmaya göre; 5.1 m/s üzeri rüzgar hızlarına sahip bölgelerin uygulamaya dönük ve toplumsal kısıtlar nedeni ile %4’nün kullanılacağı kabul edilerek, dünya rüzgar enerjisi teknik potansiyeli 53,000 TWh/yıl olarak hesaplanmıştır. Dünya’da 2012 yılı sonu yıllık rüzgar enerjisi üretimi 557 TWh/yıl olup enerji üretimi içerisindeki payı %2.6’dır.[6]

 

2015 itibariyle %36,25’lik bölümü Avrupa’da olan 369,553 MW’lık toplam kurulu güç kapasitesi vardır.[7] Bu güç, binlerce rüzgâr türbininden üretiliyor. Dünyada rüzgâr üretim kapasitesi 2000 ile 2006 yılları arasında dört kattan daha fazla arttı. Kurulu rüzgâr gücünün %57.34’ü Kuzey Amerika ve Avrupa’dadır. En büyük üretici olan beş ülkenin 2004’te %71’lik, 2006’da %62’lik ve 2008’de %73’lük payları vardır. Bu ülkeler; Birleşik Devletler, Almanya, İspanya, Çin ve Hindistan’dır.

 

Birleşik Devletler şebekesine, güç kapasitesini 2007’de %45 arttırarak 16.8 GW’lık enerjiyi şebekesine ekleyerek, Almanya’nın 2008’deki kurulu gücünü geride bıraktı. Böylece diğer ülkelerden daha fazla rüzgâr enerjisini şebekesine eklemiş oldu. Kaliforniya, modern rüzgâr güç endüstrisinde patlama gösterenlerden birisidir. Kurulu güçte birçok yıl Birleşik Devletlere önderlik yaptı. Ta ki 2006’nın sonunda Teksas liderliği eline alıncaya kadar. 2008 sonunda 7,116 MW’lık kurulu gücü vardır. Bu da eğer ülkeden ayrı olarak düşünürsek dünyada altıncı sıraydı. Birleşik Devletler rüzgâr güç üretiminde Şubat 2006’dan Şubat 2007’ye kadar %31,8 büyüdü. Ortalama bir MW’lık rüzgâr gücü, yaklaşık 250 Amerikan hanesinin elektrik tüketimine eşittir. Amerika Rüzgâr Enerji Birliği kayıtlarına göre 2008’de rüzgârdan elde edilen elektrik %1’lik haneyi (4.5 milyon haneye eşdeğerdir) kaplıyorken, 1999’da sadece %0.1’lik haneyi kaplıyordu.

 

Çin 2020’deki yenilenebilir enerji kaynaklarındaki üretim hedefini 30.000 MW olarak açıkladı. Fakat 2009 sonu itibariyle 22,500 MW’a ulaştı. 2020’de öngörülen değer 253,000 MW’ı aşacak gibi. Çin yenilenebilir enerji kanunu Kasım 2004’te kabul edildi. Ardından Dünya Rüzgâr Enerji Konferansı Çin tarafından düzenlendi ve Dünya Rüzgâr Enerji Birliğine katıldı. 2008’de rüzgâr gücü hükümetin planladığından ve diğer büyük ülkelerden daha hızlı büyüdü. 2005’ten itibaren her yıl iki kattan daha fazla artış gösterdi. 2010 itibariyle öngörülen kurulu kapasite 114,763 MW’a yakındır.

 

Hindistan, 2009 yılında 10,925 MW’lık toplam rüzgâr güç kapasitesiyle dünyanın beşinci büyük ülkesiydi. Bu da, Hindistan’da üretilen toplam elektriğin %3’üne denk geliyor. Kasım 2006’da Yeni Delhi’deki Dünya Rüzgâr gücü Konferansı, Hindistan rüzgâr güç endüstrisine ek ivme kazandırdı. Tamil Nadu şehrinin Muppandal köyü yakınlarında birkaç rüzgâr türbin tarlası vardır ve burası Hindistan’daki büyük rüzgâr enerji merkezlerinden biridir.

 

Meksika, tüketilen fosil yakıtlarının azaltmaya yönelik olarak son zamanlarda La Venta II rüzgâr güç projesini başlattı. 88 MW’lık proje Meksika’nın ilk rüzgâr üretim girişimidir ve Oaxaca şehrinin elektrik ihtiyacının %13’ünü karşılayacak. 2012’de proje 3,500 MW’a çıkacak. Sempra Enerji, Baja Kaliforniya’da en az 1000 MW’lık bir projeyi 5.5 milyar dolarlık maliyetle gerçekleştireceğini duyurdu.

 

Büyüyen diğer pazar Brezilya, 143 GW’lık potansiyele sahip rüzgâr gücü bulunuyor.

 

Güney Africa, Olifants Nehri açıklarının kuzeyindeki Koekenaap kasabasının yakınında Batı Cape şehrindeki Vredental’ın doğusunda Batı Sahilinde bir istasyon kurdu. Toplam çıkış gücü 100 MW’tır. Bu kapasiteyi ikiye katlamak için görüşmeler yapılıyor.

 

Fransa, 2010 itibariyle 12,500 MW kurulu güce sahip olmayı hedefliyordu 2015 yılı itibariyle bu rakam 9,285 MW’ta kalmıştır.

 

Kanada rüzgâr kapasitesini 2000 ile 2006 arasında hızlı bir şeklide arttırarak 137 MW’dan 1451 MW’a çıkarttı. Bu da yıllık %38’lik bir büyümeye denk geliyor. Özellikle en hızlı büyüme 2006’da görülerek 2005 sonundaki 684 MW’lık üretimi ikiye katladı. Bu büyüme, yükleme hedefleri ekonomik teşvik ve politik destekle beraber beslendi. Örneğin, Ontario eyaleti rüzgâr gücü için vergi indirimine gitti…

 

Türkiye’deki Durum

 

Türkiye’de rüzgâr gücü

Türkiye’de yer seviyesinden 50 metre yükseklikte ve 7.5 m/s üzeri rüzgar hızlarına sahip alanlarda kilometrekare başına 5 MW gücünde rüzgar santralı kurulabileceği kabul edilmiştir. Bu kabuller ışığında, orta-ölçekli sayısal hava tahmin modeli ve mikro-ölçekli rüzgar akış modeli kullanılarak üretilen rüzgar kaynak bilgilerinin verildiği Rüzgar Enerjisi Potansiyel Atlası (REPA) hazırlanmıştır. Türkiye rüzgar enerjisi potansiyeli 48,000 MW olarak belirlenmiştir. Bu potansiyele karşılık gelen toplam alan Türkiye yüz ölçümünün %1.30’una denk gelmektedir. 2014 yılında rüzgar ile elektrik üretimi, Türkiye toplam tüketiminin %3.27 sini karşılamıştır ve 8367 GWh rüzgardan elektrik üretmiştir[8]. 2015 yılı ilk 11 ayında tüketim karşılama oranı %4.37 seviyesindedir. 2015 Temmuz itibarıyla işletmede olan rüzgar enerji santralarının kurulu gücü ise 4,192.8 MW’dır.[9]

 

Güç analizi

Daha düşük hızlarda maksimum gücü ulaşan türbinlerin boyutlarındaki artıştan dolayı üretilen enerji öngörülen kurulu güç kapasitesinden daha fazla artıyor. Yukarıdaki tabloya göre enerji, 2006 ve 2008 arasında iki kattan daha fazla artmasına rağmen aynı periyottaki kurulu kapasite %63 büyüdü.

PERPA HABERLERİ    PERPA İLETİŞİM   PERPA TİCARET MERKEZİ

ENTA ELEKTRİK

Enerjinin yıldızları rüzgar güneş jeotermal

Enerjinin yıldızları rüzgar güneş jeotermal

Enerjinin yıldızları rüzgar güneş jeotermal

Enerjinin yıldızları rüzgar güneş jeotermal

Enerjinin yıldızları rüzgar güneş jeotermal

Enerjinin yıldızları rüzgar güneş jeotermal

Enerjinin, tartışmasız bir şekilde, tarımla birlikte en önemli iki stratejik sektörden biri olduğu kuşku götürmez. Niçin stratejik? Çünkü yokluğu halinde normal yaşamınızı sürdürmeniz mümkün değildir. Tarım olmadan yaşayamazsınız, çünkü aç kalırsınız. Enerji olmadan, günümüzde, aydınlatmayı, ısınmayı, soğutmayı, ulaşımı sağlayamazsınız. En temel ihtiyaçlarınızı karşılayamazsınız. 100 katlı binayı asansör olmadan çıkabilir misiniz? Enerji olmadan binlerce kilometre uçakla uçabilir misiniz? Bırakın uçmayı, 10 kilometre uzaktaki işyerinize gidebilir misiniz? Enerji olmadan yiyeceklerinizi buzdolabında saklayabilir misiniz? Çamaşır makinesiz, buzdolapsız, televizyonsuz, fırınsız, bulaşık makinesiz, elektrik süpürgesiz, ocaksız, doğalgazsız, benzinsiz, motorinsiz, cep telefonsuz bir hayat düşünün. Zor değil mi? Hatta ben bu yazıyı elektrik olmadan bilgisayarda nasıl yazardım, nasıl saklar, nasıl mail atardım? 

Enerjinin yıldızları rüzgar güneş jeotermal

Enerjinin yıldızları rüzgar güneş jeotermal

Günümüzde elektriksiz bir hayat düşünmek çok zor. Olmaz değil ama ilkel şartlarda yaşarsınız. En son yaşadığımız durum, bunun ilginç bir yönünü de bize gösterdi. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimini sekteye uğratmak için ne yapıldı? Bazı kışlaların ve hava üslerinin elektrikleri kesildi. Elektrik olmadan akaryakıt pompaları bile çalışmıyor. Günümüzde artık, enerji yoksa, hiçbir şey yok diyebiliriz. 

 

Son yıllarda enerjide moda terimlerden biri de yenilenebilir kaynak terimidir. Birincil enerji kaynakları belli; kömür, petrol, doğalgaz gibi fosil yakıtlar, diğeri hidrolik, jeotermal, rüzgar, güneş gibi yenilebilir kaynaklar. Nükleer enerjiyi de unutmamak gerekiyor. Tabii burada saymadığımız biyogaz-atık, dalga gibi başka kaynaklar da var. 

 

Enerjinin yıldızları rüzgar güneş jeotermal

Enerjinin yıldızları rüzgar güneş jeotermal

Yenilebilir kaynak neden moda? Çünkü, yenilenebiliyor, tükenmiyor. Kaynak yeniden yeniden oluşuyor. Kömür, petrol gibi doğaya da o kadar zarar vermiyor. Daha çevreci. 

 

Bu konuda ülke olarak ne durumdayız diye merak ettim ve 2016 Programı’nda enerji ile ilgili bölümü inceledim. 

 

Programa göre, ülkemizde elektrik enerjisi üretimi, 1998 yılında 111 milyar kilowattsaat (kWh) iken, 2004 yılında 150 milyar kWh’yi, 2010 yılında 211 milyar milyar kWh’yi, 2014 yılında 250 milyar kWh’yi geçmiş. 2016’da 271 milyar kWh’ye ulaşması bekleniyormuş. Tüketim ise; 3 milyar kWh ihracat, 7 milyar kWh ithalat dikkate alındığında, 275 milyar kWh’yi bulacakmış. Elektrikte net ithalatçı olduğumuz da görülüyor. Kişi başına elektrik tüketimi, 2016 yılında 3 bin 480 kWh’ye ulaşacakmış. Bu yeterli mi? Tabii ki değil. Veriler, bu rakamın, ABD’de 13 bin kWh, Japonya’da 7 bin 750, Almanya’da 7 bin 270 kWh olduğunu ortaya koyuyor. Bu demektir ki kişi başına elektrik enerjisi tüketimimiz, ekonomideki büyümeyle birlikte önümüzdeki 20-30 yılda en az iki katına çıkacak. Nüfus artışını da üzerine koyarsak, üretimi, 20-30 yılda, 2,5-3 katına çıkarmamız gerektiği açıktır.

 

Enerjinin yıldızları rüzgar güneş jeotermal

Enerjinin yıldızları rüzgar güneş jeotermal

Fazla konuyu dağıtmadan asıl dikkat çekici konuya da değinmek istiyorum. Program verilerinden, 1998 yılında jeotermal, rüzgar ve güneşten toplam elektrik enerjisi üretimimizin sadece 90 milyon kWh düzeyinde olduğunu öğreniyorum. O tarihteki toplam elektrik enerjisi üretimin binde 1’i bile değil. Jeotermal, rüzgar ve güneşten toplam elektrik enerjisi üretimimizin, 2006 yılına kadar çok fazla artmamış. 2006 rakamı, 221 milyon kWH. Toplam üretimin binde 1’inden biraz fazla. 2007 ile birlikte hızlı bir artış görüyoruz. 2007’de 511 milyon kWh’ye çıkan üretim, 2008’de 1 milyarı geçiyor, 2009’da 2 milyara dayanıyor. 2010’da 3,5 milyarı aşıyor. 2011’de 5,5 milyara yaklaşıyor. 2012’de 6,8, 2013’de 8,9, 2014’de 10,9 milyar kWh’yi buluyor. Bu yıl 16 milyar kWh’yi aşacağı tahmin ediliyor. 1998’de binde 1 bile olmayan pay, 2016’da yüzde 5,9’u geçecek. 

 

Enerjinin yıldızları rüzgar güneş jeotermal

Enerjinin yıldızları rüzgar güneş jeotermal

2016 yılı böyle tamamlanırsa, rüzgar, jeotermal ve güneşten elde edilen elektrik üretimi, 1998-2016 döneminde 178 kat artmış olacak. Bu yenilenebilir enerji sektörü açısından büyük bir başarıdır.

 

Bu başarıyı görmek için, 1998-2016 döneminde kömürün payının yüzde 32,2’den yüzde 27,7’ye, akaryakıt payının yüzde 7,1’den yüzde 1,6’ya, hidroliğin payının yüzde 38’den yüzde 27,4’e indiğini, biyogaz-atık ve diğer kaynakların payının yüzde 0,2’den yüzde 0,5’e ancak çıktığını görmek yeterlidir. Gerçi, bu dönemde doğalgaz payı da yüzde 22,4’den yüzde 36,9’a çıkrmış görünüyor ama 2008’de doğalgazın payının yüzde 49,7 olduğu göz önüne alınırsa doğalgazın payının da son yıllarda azaldığı anlaşılıyor.

 

Enerjinin yıldızları rüzgar güneş jeotermal

Enerjinin yıldızları rüzgar güneş jeotermal

Kurul güç, 2016 yılında rüzgarda 4930 megawatt (MW), jeotermalde 662 MW, güneş enerjisinde 400 MW düzeyine ulaşacak. Bu üç alanda toplam kurulu güç, 5 bin 992 MW ile 6 bin MW’ye dayanacak; kurulu gücü 2 bin 400 Mw olan Atatürk Barajı’nın 2,5 katına yükselecek. Bunun yeterli olduğunu söylemek de pek mümkün görünmüyor. Neden mi? Yenilenebilir enerji alanına son yıllarda on milyarlarca avro para harcayan, bu alanın lider ülkelerinden Almanya’nın, 2015 yılında rüzgar kurulu gücünün 45 bin MW, 2014 yılında güneş enerjisi kurulu gücünün 38 bin 200 MW olduğu belirtmemiz gerekiyor. Bu rakamlar bizim rakamların çok çok üstünde. Bu bile bizim daha çok yolumuz olduğunu göstermeye yeter de artar bile. Aradaki farkı yürüyerek değil, ancak ve ancak Bolt veya Gatlin gibi koşarak kapatabiliriz.  

 

Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmasının daha başka yolu yok. Ülkemiz, kömür, petrol, doğalgaz hatta uranyum açısından zengin bir ülke değil. Yeni kaynaklar bulunur mu bilmem ama aramadan bulunmaz. Bizim, gerçekçi yaklaşmamız, mevcut duruma göre stratejimizi belirlememiz gerekiyor. Benim aklıma, yenilenebilir enerji sektörüne yatırımları hızlandırarak, katlayarak artırmaktan başka elle tutulur, ayağı yere basan bir strateji de gelmiyor.

PERPA HABERLERİ   PERPA TİCARET MERKEZİ    PERPA İLETİŞİM     YENİLENEBİLİR ENERJİ